Zulüm ve Hicret
Biliyorsanız mesulsunuz!
Bilmekle başlıyor sorumluluğunuz…
Neden yaratıldığınızı, dünyadaki her sözün, tavrın, tepkinin, taraftarlığın, alkışın ve suçlamanın bir karşılığı-sonucu olduğunu idrak ettiğiniz kadar; adımlarınız sağlam, dakikalarınız da kıymetlidir…
Ben, cinleri ve insanları ancak (Ben’i tanısınlar ve) Bana ibadet etsinler diye yarattım.
(Zâriyat Suresi Ayet 56)
Bilmek bütün bahaneleri çöpe atar… Elinizde kalan yalın gerçektir artık… Ya ikrarınızın sorumluluğunun gereğini samimiyetle ifa edecek, ya da kendinize boyunuzdan aşkın yalanlar söyleyeceksiniz!
Kader her insana tekdüze bir hayat sunmaz… Sonsuz hikmetler ışığında insanın sahip olduğu kabiliyetlerle beraber, karşısına çıkacak şartları belirler… İnsanın şahsi himmet, ideal ve niyetleri kaderin zarif incelikleriyle kesişerek zuhur eder…
Şahsınızın ve sevdiklerinizin iyiliği adına; güvende hissedeceğiniz, huzur içinde yaşayabileceğiniz bir hayatı arayıp talep etmek akıl ve iradenin gereği vicdan borcunuzdur!
Hayatınızı bütün yönleriyle ikame etmek için arzuladığınız bu huzur ortamının, tamamiyle tersine döndüğünü farz edin!
Huzur yerine toplumun ikiye bölünerek düşmanlaştırıldığını, devletin güç ve imkanlarının saltanat zümresince şahsi menfaatlerini korumak; ve hırsızlığı bütün dünyanın malumu olan taze firavunun halife diye safderun Müslümanlara pazarlanabilmesi için harcandığını fark edin!…
Allah’ın evi dediğiniz camilerdeki cüppeli memurların (imam’mış) hırsızın tellalı olduğunu, hakikati anlatıp milleti haberdar etmesi gereken medyanın şarlatan bir dalkavuğa dönüştüğünü, dürüst insanların milletin gözünün içine baka baka hain ilan edildiğini, kurgulanmış 15 Temmuz ihaneti sonrasında ise artık kanun ve düzenin yerini keyfilik ve yandaşlığın aldığını, devletin masum insanları ötekileştirerek soykırıma tabi tuttuğunu görün!
Namussuz devlet olur mu!?
Halkın hürriyeti; namusudur devletin!
Devletin şerefi kadar huzuru olur milletin!
Huzur temenni, hürriyet zapt olmuşsa;
Şerefsizler toplanıp koltuğa oturmuşsa…
Mahkemeler dönmüşse tiran dalkavuğuna,
Hâkimler soyunmuşsa Nemrut tellallığına,
Arama namus, kalmamıştır şeref;
Bin yıllık devletin hâline; esef kii esef…
Şayet bu kadarını görmek, idrak etmek, hissederek paylaşmak… Size zor geliyorsa; en azından kötü komşusu olan bir ailenin yaşadığı eziyetten dolayı başka mahalleye taşınmasından ibret alın!
Düşünün; yıllarca yaşadığınız şehrinizde, köyünüzde ve mahallenizdeki akraba ve arkadaşlarınızın, dostunuzun… bir hırsızın iftirası ile beraber size hain-terörist gözüyle baktığını, tavır aldığını, suçladığını… İşte, işte bu da terörist diyerek polisi aradığını, gizli tanık olarak ifade verdiğini… Ev hanımı olan eşinizin yıllardır tanıştığı komşuları tarafından ötekileştirildiğini hayal edin… Çocuğunuza okulda veya sokakta arkadaşları tarafından; babası terörist bunun (!) dendiğinde ne hisseder; anne ve babasına neler sorar, verilen cevapları ne kadar anlar… Düşünün biraz!
Biraz düşününce; Cenab-ı Hakk’ın ayetinin düşünce dünyanıza çökmekte olan karanlığı aydınlatmaya başladığını hissedersiniz!
Allah’ın arzı geniş değil miydi?
Hicret edeydiniz!
(Nisâ Suresi Ayet 97)
Diyerek susar… Aileniz, sevdikleriniz, biraz da kendiniz için huzurun çok pahalı olmadığı bir Habeşistan ararsınız… Ararken gözünüzün önünden Hazreti Osman (r.anh) geçer ve Resûlullah’ın; (s.a.v) “Osman Lut peygamberden sonra hanımıyla beraber Allah yolunda hicret eden ikinci insandır” dediğini duyarsınız…
Hazreti Suheyb b. Sinan’ın (r.anh) huzur, iyilik ve güzel ahlak ile insanca yaşayabilmek için… nemrutlara, tiranlara, firavunlara minnet etmeden mü’min olmanın haysiyetiyle, helal bir hayata kavuşmak adına… Ömrünce kazandığı malını müşriklere bırakarak Medine’ye koşması karşısında; Allah Resûlunun (s.a.v) Suheyb kazandı… Suheyb kazandı… deyişinin ruhunuzun kubbesinde yankılandığını duyar ve siz de o huzura koşmak istersiniz!
Zalim size kendi vatanınızı, şehrinizi, köyünüzü haram etmiş; birçok akraba ve dostunuzu da düşman eylemiş, sefihliğini ispat etme sadedinde de ağaç kökü yesinler demiştir!
Hazreti Suheyb’i malına karşılık güzellikle serbest bırakan Mekke’nin azılı müşriklerine mukabil, vaktin Ebu Cehilleri vatanınızı terk edip gitmenize de müsaade etmiyor, pasaportunuzu vermiyor, size Meriç ya da Ege’den kaçak-göçek geçip gitmekten başka yol da bırakmıyor!
Düşürüldüğünüz hicret yolunda sizin ve sevdiklerinizin hayatı söz konusu iken… Habibullah’ın (s.a.v) ölümü göze alan hicretini hatırlıyor… Hayatınızın bu noktasındaki benzerlikle Resûlullah (s.a.v) ile yollarınızın kesişmiş olduğunu fark ediyor ve utangaç bir eda ile derin nefesler eşliğinde gülümsüyorsunuz…
Gitmek… yani elinizi kolunuzu sallayarak gidemiyor, huzura giderken ölümü göze alıyor, öle öle gidiyorsunuz… Birazınız çağlayan kabre dönüşmüş olan Meriç’te, bazen de uluslararası mazlumlar mezarlığı Ege’de kalıyor… Size ise gidenlerin ardından daha ağır bir yalnızlık ve eğreti dünyanızın zebunu olan; insan kisveli, konuşan, yazan-çizen, ahkam kesen, mahkum eden, iki yaşındaki bebeğin hatırasına İblis’i utandıran bir hayasızlıkla terörist yaftasını yapıştırma gayreti ile oturup kalkan nadanlarla aynı dünyayı paylaşma zorunluluğu kalıyor!
Bu gidişin dönüşü olmayacağı aklınıza düşmeye başlamıştır çoktan… Siz misiniz düşüncelerin sonsuz boşluğuna düşen, yoksa kimsenin görmediği, bilmediği gözyaşlarınız mıdır o anın adını koymaya çalışan… Yorgun, kırgın ve bıkkınlıkla dudak bükersiniz, o ana dair bütün tarif ve isimlendirmelere… Bir defa daha Habibullah’ın (s.a.v) sesini duyarsınız…
Ey Mekke; seni çok seviyorum… beni mecbur etmeselerdi asla senden ayrılmazdım…
Geriye dönüp baktığınızda; ardınızda deizme koşan gençler, devleti talan eden hırsızlar, hukuk siyasetin köpeğidir diyen soysuzlar, bolca kin ve nefret, la ilahi illallahın özüne vasıl olamayan yığınla gafil, başarısızlık, hased ve sefaletin yanında… bir de; aşık olduğunuz, güzelliği karşısında nice şiir ve türküler yazılan vatanınız kalıyor…
Bu defa da siz şöyle mırıldanıyorsunuz;
Güzelliğin dile sığmaz iken vatanım…
Vuslata ermeyen sevdaların hep yarım!
Farkın kalmadı bahtı kara dilberden…
Nicedir keder ile kara bağlar her yanın!
Nidai
post hakkında tartışma