Vaktin Çocuğu Olan Erenalp’i Kaybeden
Zamanın Adamlarına Kalan Türkiye’m…
Muhterem M.Fethullah Gülen Hocaefendi zamanın çıldırtıcılığına karşı sabır diyordu… İnsanın içinde bulunduğu vaktin diğer vakitlere göre rengi, deseni, mevsimi, mürşidi, firavunu değişir… İnsanların ve toplumların imtihanlarının vesilesi değişerek aynı hakikat etrafındaki seyrini sürdürür…
Aslına bakarsanız mertebe ve makamlar ayrı mevzu olmakla birlikte dünyada imtihanını kazanmış yiğitlerin hayatları ile kaybedenlerin hayatlarını yer değiştirseniz; kazanan o diğer hayatı da yaşar ve kazanır, kaybeden ise; o kazananın yaşadığı hayatı yaşasa da yine kaybeder!
Kazanmak ile kaybetmek noktasında şartlar sadece detay olarak kalırken, belirleyici unsur olarak insanın niyeti, gayreti, sabrı, samimiyeti asıl rolü yüklenir…
Tasavvuf erbabı ibnü’l vakt diyor… yani vaktin çocuğu-uşağı demek (!) İbnü’l vakt olan kişi, içinde bulunduğu vaktin şart ve önceliklerine göre yapması gerekeni yapan, vaktini en iyi şekilde değerlendiren kişi demektir…
Müslümanın genel manada ibnü’l vakt olması elzemdir… İnsan içtimai (sosyal) bir varlık olduğu için etrafıyla beraber yaşar. Çevresindeki insanları görmezden gelemez. Akrabasına, komşusuna, dostuna karşı bir Müslümanın bigane kalması ise tamamiyle abes ve fazlasıyla vefasızlık olur.
İnsanın vefalı olması, kendi ahdine ve etrafına sadakatli davranması; kişinin bir anlamda kişilik kumaşının deseni, rengi, kalitesi gibidir…
Lakin içinden geçtiğimiz vaktin insanlarına bakınca; siyasetin kiriyle kirlenmiş olanlar adeta vaktin gafilleri, vaktin vefasızları, vaktin ayartılmışları olduklarını görüyoruz. Ortaya atılmış “bir iftira” etrafında vurun abalıya diye-diye vurdukça vuruyor, vakti de kendilerini de heder ediyorlar… Onlar zamanın adamı olarak her zamanda var oldukları gibi; bugün de menfaatin zebunu, küçük hesapların kurbanı, ihtirasın azatsız köleleri olarak; kendilerini, kendilerine ispat ediyorlar!
Türkiye’de yaşanan soykırımı gören ve lanetleyen her insanın kulağı ve gözü Ege ile Meriç’te asılı kalmış vaziyette… İkisinin arasında gidip geliyoruz… Bugün Meriç’e dökülüyorsa gözyaşlarımız yarın da Ege’de kalıyor gardaşlarımız…
Bugün ise Ege’de boğulma tehlikesi geçirmiş, Allah’ın inayetiyle kurtulmuş, kurtulurken de zorlardan zor bir sınavı, ailece ellerinden öpülürcesine tebrik edilmeye layık olarak hitama erdirip, Avrupa’ya geçen Yusuf Deniz Bey’in oğlunun, annesine; “korkma annecim, biz cesurca yaşadık ve cesurca da ölmeyi de biliriz” deyişi gözümün önünde epey bir vakit asılı kaldı…
*
Aşk ile Hakk’a adanmış gönüller…
Deryada ölümün kucağına düştüler!
Açılsın gönül gözü seyreyleyin sahneyi;
Terörist dedikleri, teselli ediyor anneyi?
İbretle örnek al, küçüğün büyüklüğünü;
Haklılığın sözlerinden nasıl döküldüğünü!
Neden korkup ağlıyorsun ki annecim;
Haram değil benim senden emdiğim!
Cesurca yaşadık, cesurca deryaya daldık,
Bu yolun kaderini biz, miras olarak aldık!
Yaşatmak için yaşayanlar eceli aşk ile öper;
Nice yiğit bu yolda, canından kendi geçer…
*
DÜŞÜNÜN!
Tahminen altı yaşlarında bir çocuk!
Ailesiyle beraber kaçak göcek yapılan bir yolculuğun farkında olarak!
İçinde oldukları teknenin alabora olmasıyla bir anda denizin ortasında; boğulma, yok olup gitme, unutulma tehlikesiyle baş başa kalıyorlar!
Anne, anne olarak iki evladına ve kocasına bakıp ağlamaya başlıyor… Ve altı yaşlarındaki O çocuk diyor ki; anne neden ağlıyorsun, biz cesurca yaşadık ve cesurca da ölürüz…
Heyhaattt… Onlar ölmedi… Yaradan Allah yaşattı..
Fakat sen öle öle kaybediyorsun Türkiye’m, sen!
Kaybettin Erenalp’i…
O Erenalp’i yetiştiren anne ve babayı da kaybettin!
Erenalp’i sevenleri ise öyle bir küstürdün ki; artık kangren olmuş bir gönül taşıyorlar sinelerinde…
Kaybettiğin evlatların gittikleri ülkelerde buyur ediliyor… İmkan sunuluyor… Değerlendiriliyor…
Yıllarca toprağında yetişmiş fidanlarını söküp atıyor, hayat hakkı tanımıyor, balta ile kesiyor, taş ile taşlıyor ve evlatlarını senden ayırıyorlar… O fidanlar artık başka topraklarda insanlığın en nadide meyvelerini salkım salkım dökecek… Yaban eller de devşirecek (!) Sen de meyvesiz ayakta çürüyen Fidan’larınla mı kalacaksın!? Afedersin yanlış söyledim meyvesiz olur mu (!) o Fidan’ların bol bol ihanet sunacaklar, katl edecekler, aldatacaklar, onlar büyüdükçe; sen çölleşeceksin, çölleşmekte olduğun gibi!
Vakti ziyan eden bedbahtlara karşılık, 2.Firavun’un soykırım zulmüne maruz kalan kardeşlerine iyilik adına elinden geldiğince uğraşan, ibnü’l vakt olmanın hakkını veren, paylaşılacak bir lokma ile de olsa koşturan yiğitleri de tebrik ediyor, nice hakikat yolcusunun uzun vakitlerde kat edebildikleri mesafelerin bu zulüm günlerinde kısacık vakitlerde ortaya konan iyiliklerle kat edilebildiğini, edildiğini de hatırlatmadan edemiyorum…
Allah insana akıl verdi de sorumlu tuttu!
Yazık ki hırsıza tabi olanlar insanlığı unuttu!
Zulüm altında nice masum Rabbine kavuştu!
Mahşerde derler mi, biz bilmiyorduk!?
Nidai
post hakkında tartışma