Ölüm… Yaratılıştan doğumun kardeşi…
Hazreti Adem’in (a.s) dünya sürgünüyle beraber, ebediyet ile dünya arasında ikâme olunan köprü…
Fani hayatın usandıran yorgunluğuna mukabil nihai son…
Yaratılmış olduğuna inanan ve Rabbiyle barışık yaşayan her insanın, vicdan kulağında asılı duran ve beklenen hakikat…
İnsanın son ve en çetin sınavıdır belki de ölüm… Sonrasında bitmeyecek olan bir hayatın başladığına bütün kalbiyle inanan insandır mü’min…
Zor olan, insanın eceline nasıl vasıl olduğudur aslında!
Hakk’tan gelmiş bir hastalık, kaza gerçeğiyle beraber zuhur eden emr-i ilahi, her zaman için insan yüreğinde daha kolay kabul görür…
Lakin; cana kast eden bir katil ise, veya insanlığı surette kalmış canavarlaşmış bir ruh, ya da insanlığa ulaşmamış iken tanrıcılık oynayan Nemrut misali; “ben de tanrıyım ve öldürebiliyorum” dercesine katl edilen bir canın hüznü… sevenleri için tahammülü ne mümkün çileye dönüşür…
Kaderin cilvesi olsa gerek… Nemrut’ların kast ettiği canlar, hep Halilullah misali; himmeti âla, gayreti ziyade, yaşamaktan çok yaşatmak için koşturan yiğitler kervanından seçilir sanki…
Hayat devam ettikçe ne nemrutlar tükenir, ne de adanmış gönüller…
Adeta Hazreti İbrahim’in (a.s) içine atıldığı ateş hiç sönmez… Her an başka bir Kızıldeniz zuhur eder, içinde Firavunların Musa kovaladığı… Türlü nifak ehlinin ahzabı toplanır da; kuşatır etrafı Hakk’a adanmış hayallerin tomurcuğa durmuş dallarını kökünden koparmak için… Ne İbrahimler ateşe eyvallah eder, ne Musalar tenezzül edip ardına bakar, ne de Habibullah’a (s.a.v) varis olanların ayağı titrer de; hırsızın iftirası, katilin tehdidi, satılmışın kumpası, hainin garezinden korkup ömrünü adadığı yolundan döner…
Zalimin eliyle gelmiş olan ecel, çok da kıymetlidir!
Şehitler yolunun sevdalıları adeta Hazreti Halid b. Velid (r.anh) gibi; “sizin yaşamayı sevdiğinizden daha çok biz ölümü seviyoruz” derler…
Bugünün Türkiye’sinde de ateşler yakılmış, Kızıldenizler yarılmış, nifak ve katiller ahzabı topyekun; nerede Hakk’a adanmış bir gönül var diyerek tellallar salınıyor, muhbirler çıkarılıyor, iktidara mahkum olmuş sözde hâkimler hakikati nasıl saklar da iftirayı gerçek diye hükme bağlarım, savcılar satılmış ucuzların hezeyanlarını İblis’i utandıracak bir hayasızlıkla hangi yolla kanuna uydururum telaşıyla… Eskide kalmış zannedilen bütün hainlikleri yeniden icra ediyorlar…
Sanmayın ölmüştür Firavun ya da Ebu Leheb!
İsim değiştirir zamanla zalim mazlum aynı hep…
Hakk’a adanmış gönüllerin zindan ile imtihanı Hazreti Yusuf’dan (a.s) beri devam ediyor… Lakin vaktin Firavun’ları adeta kendi rüşdlerini ıspat etmek için sirkatin söyleyen kıpti misali çocuklara da kast ediyor, anneleriyle beraber bebekleri de zindana atıyor!
Meriç, mazlumlar için çağlayan kabre dönüşmüş durumda… Ege denizi sanki uluslararası mezarlık olmuş!
Yunanistan medyası Ege’de boğulan çocuklara melek diyorken, güya Müslüman medyamız terörist iftirasını çocuklara da yapıştırma gayreti ile bütün ucuz şarlatanlığını sergiliyor!
Zalimin bir türlü anlamadığı şu olsa gerek; inanan insan bilir ki, Allah görüyor… Ve bütün bu zulüm fırtınasının sarsıntısını dindirmek için tek söz yetiyor!
Allah var… Gam yok…
Derunumda hayallerim…
Mazinin koynunda demlenip,
Atiye uzanan gülüşlerim…
Beyhude düş görmeyin;
Ölmedim!
Ölüme meydan okuyan,
Taze canlarım var…
Nidai
post hakkında tartışma