Cezaevinde ikiz bebeklerini kaybeden Nurhayat Yıldız, bebeklerini kaybettiği şartları ve günleri mektubunda anlattı. Son fotoğrafındaki manzara bile çok şey ifade ediyor.
29 Ağustos 2016’da tutuklanan ve cezaevindeyken ikiz bebeklerini kaybeden ev hanımı Nurhayat Yıldız’ın bebeklerini kaybettiği süreci anlattığı mektubuna BOLD ulaştı. Tenkil sürecinde tutuklanan ve bebeğini cezaevinde ilk kaybeden anne olan Yıldız, o günlerde 3 aylık hamileydi. Bebeğinin cinsiyetini öğrenmek üzere doktor kontrolüne giderken Samsun 19 Mayıs ilçesinde yolda gözaltına alındı. İkizleri olacağını hapse girdiğinde öğrendi ama bu sevinci uzun sürmedi. Bebekler 19 haftalıkken anne karnında öldü. Mektubunda “Bebeklerim cezaevi şartlarına, strese dayanamadı” yazan Yıldız tutuklandığı günden bebeklerini kaybettiği ana kadar yaşadıklarını mektupta ayrıntılarıyla anlatıyor.
HAMİLEYKEN TUVALETİN ÖNÜNDE UYUDU
Yıldız bu süreçte, hamile bir kadın olarak tuvaletin önünde yerde uyumaya mecbur bırakıldı. Sinop Cezaevinde kaldığı 10 kişilik koğuşta kendisiyle birlikte 22 kişi, 1 de bebek vardı. Hastanede yattığı odanın camının kulpu söküldü. İlaç verilerek düşük yaptıktan sonra aylarca bu travmayı atlatamadı. 6 ay depresyondaydı.
Nurhayat Yıldız’ın el yazısıyla avukatına yazdığı mektup, avukatı aracılığıyla bilgisayara geçirilip aile yakınlarına gönderilmiş. Sonrasında Yıldız’ın avukatı da tutuklandığı için mektubun orijinali yerine şimdilik bilgisayara geçirilmiş halini yayınlıyoruz.
Fotoğraf yasağı olduğu için 3 yıldır ailesine cezaevinde çekilmiş hiçbir fotoğrafını gönderemeyen Yıldız, yasak kalkınca son mektubunda 2 karesini de gönderdi.
YILDIZ’IN TEMMUZ 2017’DE KALEME ALDIĞI İŞTE O MEKTUBU:
KONTROL İÇİN SAMSUN’A DOKTORA GİDİYORDUM
“29.08.2016 tarihinde üç aylık hamileliğim sebebiyle Samsun’da özel bir hastaneye giderken otobüsüm durduruldu. Emniyete götürüldüm. Orada hakkımda arama kararı olduğunu öğrendim. Saat öğlen gibiydi. 17.00’a kadar bekletildim. Sinop’tan gelen bir polis ekibiyle Sinop’a götürüldüm. Mide bulantılarım vardı. Yemek yiyemiyordum, emniyette sadece çorba içtim. 19.00 gibi Sinop’taydık ama benim halim kalmamıştı, yorgunluktan kasılmalarım oluyordu. Beni getiren polisler adli kontrol ile salıverileceğimi, çünkü özel bir durumum olduğunu söylemişlerdi ama öyle olmadı. Üç saat bekletildim, yorgunluğa dayanamadım, bir odaya geçip dinlenebileceğimi söylediler.
10 DAKİKADA KARAR VERİLDİ, TUTUKLANDIM
Biraz uzandım. Sonrasında hakim bey gelmiş, mahkemeye çıkarıldım. Neyle suçlandığımı sordum. Bylock dedi hakim bey. Kesinlikle böyle bir program kullanmadığımı, ilk defa duyduğumu söyledim fakat 10 dakikada karar verildi ve tutuklandım. Ailem dışarıda perişandı. Aç mısın dediler. Olayın şokundan saatlerce bir şey yemediğim halde iştahım yoktu. Kasılmam vardı. Sonrasında prosedürler uygulanarak cezaevine gönderildim. Saat 24.00’ı geçiyordu, tecride koyuldum. Öyle bir şok yaşadım ki, bebeğimin sağlığından endişe ediyordum. Ertesi gün 30 Ağustos’tu. Bayram sebebiyle beni koğuşa almadılar. Bir gece daha tek başıma kalmak zorunda kaldım. Bu süre zarfında sürekli ağlıyordum. Üzüntüden yemek yiyemedim. Çarşamba günü 11.00 gibi beni koğuşa aldılar.
3 KİŞİ VE 1 BEBEK TUVALETİN ÖNÜNDE YERDE YATMAK ZORUNDA KALDI
Normalde 10 kişilik koğuşta benimle birlikte 22 kişiydik. Koğuş iki katlıydı, üst kat yemekhaneydi. Üst katta yatacak yer olmadığı için alt katta 3 kişi 1 bebek tuvaletin önünde yerde yatmak zorunda kaldık. Alt kat yemekhane olarak geçiyormuş, burada yatmak yasakmış, ben bunu aylar sonra öğrendim ama biz mecburduk. Çünkü yukarıda da yerde yataklar vardı.
İKİZ OLDUKLARINI HAPİSTE ÖĞRENDİM
Mide bulantılarım hala devam ediyordu, cezaevinin yemeklerini yiyemiyordum. Dilekçeler yazdım, durumumu belirttim, hiçbir şekilde geri dönülmedi savcılıktan. İki kilo verdim, 63 kiloya düştüm.Tutuklandığımın haftası bebeğimin sağlığından endişe ettiğim için perşembe revire çıkarıldım. Cuma kontrole götürüldüm. Kontrolde iki tane kalp atışı duydum. Orada bebeklerimin ikiz olduğunu öğrendim, çok mutlu oldum.
Ultrason çıktısındaki resimleri hemen dosyaya koydular, resimlerine bakamadım bile. Artık daha çok dikkat etmem gerekiyordu kendime ama cezaevi şartları bu hamileliğe uygun değildi. Onlar için besleyici şeyler yemem gerekiyordu. Üzüntü ve stres içerisindeydim zaten. Dilekçe yazdım savcılığa, yine bir dönüş olmadı. 26 güne yakın A2 koğuşunda kaldım, sonrasında A1 koğuşuna geçirildim. Ben tahliye beklerken baktım iyice yerleştiriliyorum, bir kez daha yıkıldım. Koğuştaki arkadaşlar yemek yemem gerektiğini söylüyorlardı sürekli. 26 Eylül’de revire çıktım, aylık kontrol için sevk yaptırdım. Çünkü dışarıda da kontrollere düzenli gidiyordum, hiçbir sorun yoktu.
İKİSİ DE EKS OLMUŞ, DEDİ DOKTOR, ŞOK OLDUM
17 haftalık olduklarından hareket ettiklerini hissettim. Çok güzel bir duyguydu. Canım mandalina çekiyordu, kantin formuna 4-5 kere yazdım, gelmedi. Onun yerine limon yiyordum. 4 Ekim’de kontrole götürüldüm. Birkaç gündür anormallikler hissediyordum. İçim huzursuzdu. Hareketlerini birkaç kez hissettim, sonra hissetmedim. Ultrasona koyulduğumda hareketlerini en son ne zaman hissettiğimi sordu doktor. Birkaç gün olduğunu söyledim. İkisi de eks olmuş, dedi. Şok oldum ağlayamadım bile.
Cezaevinde ikiz olduğunu öğrendiğim bebeklerimi bir ay sonra cezaevinde kaybettim. Doktor almamız gerekiyor, dedi. Ben bir yanlışlık vardır, belki yaşıyorlardır, dedim. Ayrıntılı ultrasona gönderdi, sonuç değişmedi.
O PSİKOLOJİ İLE CEZAEVİNE DÖNMEK İSTEMİYORDUM
Çok acıydı. Bebeklerim cezaevi şartlarına, üzüntüye, strese daha fazla dayanamadı. Dilekçelerde demiştim dayanamadığımı ama önemsenmedim. Aileme haber verildi, annem refakatçi olarak yanımda kaldı. Doktor düşük yapmanı bekleyeceğiz, kürtaj yapamayız dedi. Salı gün akşam yatış yaptılar, ilaç vermeye başladılar. Çarşamba sabah hiçbir değişiklik yoktu. Doktor düşük yapmanı beklememiz bir hafta sürebilir, dedi.
Durumumu dilekçeyle savcılığa bildirdim, çünkü o psikoloji ile cezaevine dönmek istemiyordum. Adli kontrol verilmesini istedim. Aradan çok geçmeden 15.00’te düşük yaptım. Hala cinsiyetlerini bilmediğim bebeklerimi kaybettim. Ailem perişandı. Abim benimle görüşemeyeceğini bildiği halde gece yarılarına kadar servisin kapısında bekledi.
YATTIĞIM ODANIN CAMININ KULPUNU SÖKTÜLER
Bebeklerimi kaybettikten sonra yattığım odanının camının kulpu söküldü. Normalde yatağa kelepçeliyorlarmış, onu yapmadılar. Bunu bilmek bile bana çok ağır geldi. Perşembe akşam defalarca istediğim mandalinayı abim getirdi ama ben ağlamaktan yiyemedim. Çünkü onlar bilmiyordu defalarca istediğimi, bir iki tane yiyebildim.
HASTANENİN ARKA KAPISINDAN ÇIKARDILAR
Cuma günü sabah taburcu oldum. Odada annemle vedalaştık. Servisin kapısında abim bekliyordu. Askerler ve gardiyanlar beni hastanenin arka kapısından çıkardılar. Annem aşağıya inemedi, eminim yüreği dayanmadı. Çünkü o bir anneydi. Ben de artık anneydim, onu anlamaya başlamıştım. Evladının kayıp gitmesi nasıl bir duygu bir duygu hissetmiştim, canından can gitmesi.
10 AY GEÇTİ, HALA O SAHNEYİ HATIRLADIKÇA AĞLIYORUM
Cezaevi otobüsüne bindirildim. Abim el sallıyordu, ben de ona sallıyordum, güçlü görünmeye çalışıyordum. Otobüs çalıştı, hareket edecekti artık. Abim ellerini yüzüne getirdi, ağlamaya başladı, bana fark ettirmemeye çalışıyordu, orada bulunan banka oturdu, otobüs hareket etti. 10 ay geçti, ben hala o sahneyi hatırladıkça ağlıyorum.
KENDİMİ HAMİLE ZANNETMEMEK İÇİN AYLARCA REJİM YAPTIM
Hamile çıktığım cezaevine acılarla geri döndüm. Kolay atlatabileceğimi zannettim ama öyle olmadı. Yemek yeyip karnım şiştiğinde kendimi hamile zannediyordum, kahroluyordum. Karnım şişmesin diye kendimi hamile zannetmemek için kendimce rejim yaptım aylarca. Doğumdan sonra kontrole götürülene kadar bebeklerim hala karnımda hareket ediyorlar duygusuyla yaşadım 1,5 ay.
“HAMİLE OLMAN SALIVERİLMENE SEBEP DEĞİL”
Savcıya ifade vermeden tutuklandım ama bebeklerimi kaybettikten sonra Ekim 18’inde apar topar ifadeye çağrıldım. İfadeye başlar başlamaz isim söyle seni cezaevi gitmeden evine göndereyim dedi, savcı bey. Bildiğim her şeyi samimi bir şekilde anlattım. Dilekçelerle mağduriyetimi bildirdiğimi ama dönüş olmadığını söyledim. Hamile olman salıverilmene sebep değil, dedi savcı bey. Eğer bildiğim başka bir şey olsa neden söylemeyeyim, yardımcı olun lütfen dedim. Ben o kurumda sadece ekmeğim için çalıştığımı söyledim. Sen bize yardımcı olmadın ki, biz sana yardımcı olalım dedi ve cezaevine geri gönderildim.
6 AY DEPRESYONDAYDIM
6 ay depresyonda yaşadım. Gündüz 15.00’e kadar, bazen daha fazla uyuyordum. Çocuğu olan anneleri mağduriyetten dolayı tahliye ettiler ama beni yaşadığım o kadar mağduriyete rağmen tahliye etmediler. 10 ay sonra iddianamem geldi. 23 Mayıs’ta ilk mahkemem oldu. 28.06.2017 tarihinde ben dilekçe vermediğim halde kurum tarafından psikiyatriye çağrıldım. Yaşadıklarımı anlattım. Doktor ilaç kullanmaya ihtiyacınız var dedi, ben istemedim. Aylarca nasıl baş ettiniz bu yaşadıklarınızla, dedi. İlaç benim için çözüm değildi.
ŞİMDİ GECİKMİŞ ADALETİ BEKLİYORUM
11. ayın içerisindeyim. Yargılandığım davada itirafçı olan bir kişi, aynı zamanda pişmanlık yasasından faydalanmış şu an serbest. Bylock indirdiğini kabul ediyor ama kullanmadım diyor. Kullanıp kullanmadığına nasıl inanıyor, bu programın içeriği gelmiyor ki. Bir şey bana göre suçsa suçtur. Kişiye göre değiştirilemez. Aynı suçlamalar çocuklu annelerde de vardı, ama onlar tahliye edilirken ben hiç önemsenmedim. Patoloji sonucunda bebeklerimin vefat etmesine sebep olacak fizyolojik bir bulguya rastlanmadı. Bebeklerimi üzüntünden, stresten, şahsıma uygulanan haksız muameleden kaybettim. Şimdi gecikmiş adaleti bekliyorum.”
Nurhayat Yıldız’ın 31 Temmuz 2019 tarihli son mektubu
Artık şafak sayıyorum; az kaldı…
3 yıldan bu yana Sinop Cezaevinde tutuklu bulunan Nurhayat Yıldız son mektubunda diyor ki: “Hüküm alacağım çok büyük ihtimal, zaten cezanın çoğunu yattık. 1,5 yıl çok gelmiyor gözüme…”
Ev hanımı Nurhayat Yıldız (29), Tenkil Süreci’nin en sembolik isimlerinden biri oldu. 15 Temmuz’dan sonra tutuklanan ve cezaevinde bebeklerini kaybeden ilk anneydi. Doğum yapar yapmaz tekrar cezaevine gönderildi ve hala Sinop Cezaevinde bulunuyor.
Giresun Üniversitesinde iki yıl muhasebe okuyan Yıldız, mezun olduktan sonra Sinop’ta ailesinin yanına döndü ve burada özel bir kurumda çalışmaya başladı. Eşiyle bu kurumda tanıştı ve 1 Temmuz 2014’te evlendi.
15 Temmuz olduğunda 3 aylık hamile olan Yıldız, kullanmadığı Bylock programı nedeniyle 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hakim, telefonunun dökümleri bile incelenmeden 10 dakikada tutuklanmasına karar verdi.
Dosyası 1 yıldan bu yana Yargıtay’da bulunan Nurhayat Yıldız’a verilen 7 yıl 6 ay hapis cezası henüz kesinleşmedi. Fakat kendisinin de 31 Temmuz 2019 tarihli son mektubunda dediği gibi artık cezasının büyük bir kısmını hapiste geçirdi. Yıldız, “Hüküm alacağım çok büyük ihtimal, bunu da artık kabullendim, zaten cezanın çoğunu yattık. 1,5 yıl çok gelmiyor gözüme, hatta düşününce mutlu oluyorum az kaldı diye” diyor.
İŞTE NURHAYAT YILDIZ’IN SON MEKTUBUNDAN BİR BÖLÜM…
“Aleykümselam balımmm… Temmuzun son günü. İçimden dedim ki, bugün Pazartesi senden, dün Hüsna’dan mektup geldi. Allahım bugün arkadaşlarıma gelsin dedim. Sadece bana geldi. Hoş ben bu durumdan şikayetçi değilim, yani bana mektup gelmesinden. Onlar da bana takılıyor; ya Nurhayat hep sana mektup geliyor diye. Arkadaş diyor ki; ben çözümü buldum …. bize mektup arkadaşı bulsun diyor (tabi şakasına). Rabbim’e sonsuz şükürler olsun, hamdüsenalar olsun iyiyim. Sizler iyi olunca daha iyi oluyorum. Yazın tadını çıkarıyorum. Sabah kalkıyorum, yürüyüşümü yapıyorum, sonra avluda kitap okuyorum, bazen el işi yapıyorum. Artık şafak sayıyorum tabiri caizse 1,5 yıl kaldı yaa, Rabbimin izniyle yokuşu çıktık, şimdi yokuş aşağı iniyoruz, kolayladık yani.
Dün Güllüzar’ın 3 yılı bitti, bir ay sonra da benim 3 yıl bitecek nasipse inşallah. Zaman gerçekten ne kadar güzel ilaçmış. İlk bir yıl yalan olmasın neredeyse her uyandığımda sabahları cama bakıyordum, parmaklıklı cam, ben hala burada mıyım diyordum. İki yıl oldu daha çok alıştım, bazı şeyleri aşmaya başladım. Üçüncü yılımda artık her şey normalleşti. Eğer ruh halim iyiyse (ki bu aralar iyiyim, çok şükür) burayı seviyorum. Hüküm alacağım çok büyük ihtimal, bunu da artık kabullendim, zaten cezanın çoğunu yattık. 1,5 yıl çok gelmiyor gözüme, hatta düşününce mutlu oluyorum az kaldı diye.
Hayatın akışına bırakmak istiyorum artık kendimi. Akıntıya çok kürek çektim ve bu beni hep yordu. Eskiye nazaran daha çok teslim ediyorum kendimi Rabbim’e. Demek ki yaşanan her şeyin yaşanması gerekiyormuş. Geçmişe hayıflanmak yerine olanlara şükredip ileriyi düşünmek istiyorum artık. Birkaç aydır okuduğum kitaplar da bana çok iyi geldi. Rabbim bizi çok seviyor buna emin ol. Ben emimin çünkü lütufları sağanak sağanak yağıyor. Bir de insanların ne imtihanlar yaşadığını düşününce Rabbin’e hamd ediyorsun. Bitecek bu ayrılık er ya da geç diyorsun…”
SEVİNÇ ÖZARSLAN – BOLD MEDYA
post hakkında tartışma