Her biri gelincik çiçeği naifliğinde ve kırılganlığındaydı. Amaçları tıpkı gelincik gibi özgür olmak ve istedikleri yerde kök salabilmekti. Hoyrat bakışlardan yorulup çıkmışlardı yola.
Artık yapraklarına dokunmak, azda olsa incitmek güzel insanlar için katlanılamaz bir durumdu. Rüzgar esintisi bile kanayan yaralarını acıtmaya yetiyordu.
Biliyorlardı, kendi toprakları, ülkeleri ama mutlu değillerdi. İnsanların ağır sözleri, kaba davranışları ince ve zarif ruhlarına artık iyi gelmiyordu.
“Hiç acımadan kopartılıp atılmak”… gönlü hüzünlü insanlar artık bu muameleyi kaldıramıyordu.
Yaşanılanların hiç biri durup dururken olmamıştı. Hiç kimse alelade vatanından ayrılmak istememişti. Ve kimse onlarca tehlikeyi göze alıp yola çıkmak istememişti.
Sancılı bir süreçti, karar vermek… Belki de hayatlarında aldıkları en zor karardı.
Kendilerini Meriç yoluna vurmuşlardı. Hepsinin içinde bir korku hakimdi ama hiç kimse birbirini etkilememek için hislerini dışarı vurmuyordu ve daima gülümsüyorlardı.
Yaşamla ölüm arasındaki çizgide yapılması en zor davranışlardan biriydi belkide.
Herşey hazırdı. Son birşey kalmıştı. Kimi için çocukluğu, kimi için gençligini bir nefeste arkada bırakmak… Bir daha ne zaman döneceğini bilmeden veda etmek.
Meriç yolu kimi güzel insan için başarılı geçse de, kimi güzel insanlarda ıssız sularda kayboldu. Geride kalanları mı yanmalı? Gidip gelemeyecek olanlara mı?
Sevdiklerinden ayrıldığında sararıp, solan buruk ve hüzünlü bir çicektir, Gelincik… İnsanlar hoyrat bakışlarını üzerinden çekmediği sürece bu böyle olmaya devam edecek…
Betül Yılmaz
post hakkında tartışma