ahvalnews.com da Ali Ağcakulu imzası ile yayınlanan yazı:
Biliyorum; makalenin başlığına bakınca, aklınıza Mardin Dargeçit İlçesindeki bir mağarada bulunan toplu mezar geldi. Bulunan 40 kafatasından 40 insana ait olduğu anlaşılan toplu mezarı hatırladınız hemen. Baba, anne, evlat, kardeş olan 40 ayrı insanı kastettiğimi sandınız. “Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüştür” diyeceğimi sandınız hemen. Yanıldınız.
Benim maksadım bir filmden bahsetmek. Neler de düşündünüz hemen. Devlet hiç katliam yapar mı?
Başrollerinde Denzel Washington ve Angelina Jolie’nin oynadığı, Kemik Koleksiyoncusu, 1999 yapımı gerilim türü bir film. Jeffery Deaver’in aynı isimle bilinen romanından senarize edilmiş. Bir seri katilin geride bıraktığı ipuçlarından cinayetleri çözmeye çalışan Lincoln (Denzel Washington), bir kaza sonucu felç olunca, yardımına Amelia (Angelina Jolie) yetişir. İkili birlikte seri katilin izini sürmeye başlarlar. Orijinal adı “The Bone Collector” olan filmin IMDb puanı 6.7.
Bak şimdi. Tam filmi anlatacaktım ki, aklıma sizin sorduğunuz soru takıldı: Devlet hiç katliam yapar mı?
Yapar mı?
Yıllar önce Kamboçya’ya turistik amaçlı bir tura katılmıştım. Kamboçya, Tayland, Singapur’u kapsayan bu turdan aklımda kalan en önemli resim, Kamboçya’da ziyaret ettiğimiz kemik müzesi idi. Cengiz Han’ın insan kemiklerinden inşa ettiği tepe gibi, yüzbinlerce insanın kemiklerinin toplandığı bir müze.
1975-79 yılları arasında Pol Pot’un liderliğindeki Kızıl Kmerler, yaklaşık olarak, milyonlarca muhalifi öldürmek sureti ile tarihe geçen bir katliam yapmışlardı. Katliama uğrayanların çoğu Kmer toplumundan olsa da, ülkede yaşayan Vietnamlılar ve Çam Müslümanları soykırıma uğramışlardı. Pol Pot 1978’deki bir konuşmasında, ülkede yaşayan yüzbinlerce Vietnamlıyı kastederek, “tek bir Vietnam tohumu” kalmadığını söylemesi, soykırımın delili kabul edilmiştir.
Pol Pot “halk düşmanı” (bu tür kavramlar diktatörlerin sihirli bir kelimelerindendir) olarak tanımladığı aydınları, azınlıkları, eski hükümet görevlilerini ve onların ailelerini işkenceden geçirip öldürdü. Milyonlarca insanı öldürdü. Rehberimizin anlatımına göre okuma yazma bilen, saat takan, evinde para bulunan herkes Amerikancı diye öldürüldü. Parasız, sınıfsız ve cahil bir tarım toplumu yaratmak için halk köye, tarım kooperatiflerine, göçe zorlandı. Direnen herkes öldürüldü.
Katliamlarda mermi kullanmak pahalıya mal olduğundan, kadınları ve çocukları kafalarına çivi çakarak öldürdüler. Bir merminin kaç para olduğunu biliyor musunuz? Müzedeki kafataslarının çoğunun tepesinde bu çivilerin izi vardı. Kafataslarının boyutlarından çoğunun çocuk olduğu anlaşılıyordu.
Dünya Pol Pot’a da kalmadı. O da yardımcıları da önce onursuzca devrildiler ve bilahare yargılanıp hapse atıldılar. Tarihe kara bir leke olarak geçtiler.
Yıllar var ki Türkiye de bir açık hava kemik müzesine dönüştü. 150 yıl önce bugünkü Türkiye sınırları içindeki halkın nüfusunun yüzde kırkı Rum ve Ermeni olan Hristiyan halklardan eser kalmadı. Milyonlarca insanın kimi sürüldü, kimi öldürüldü. Mazlumların kanı ile sulanan Anadolu çorak ve verimsiz topraklara dönüştü. Halbuki kaç bin yıldır bu topraklarda yaşamaktaydılar.
Bu katliamlar serisinden, önce Aleviler ve Kürtler, sonra da Gülenciler nasibini aldı. Dersim Katliamları artık kitapların ve filmlerin konusu olmuş. Duymayan kalmadı. Nazi Almanya’sından getirilen zehirli gazlarla insanların nasıl öldürüldüğünü herkes biliyor. Herkes biliyor Sabiha Gökçen’in Dersim’i bombaladığını.
Son 40 yıldır devlet Kürtleri sistematik bir şekilde öldürüyor. Daha evvel de olmuştu ama şimdiki farklı. İster asker-polis eliyle olsun, ister devlete taşeronluk yapan örgütler eliyle olsun Kürtler öldürülüyor. Bir kısmının cesetleri bile yok ediliyor. Kimi asit kuyularında, kimi derin kuyularda. 25 yıldır Cumartesi Anneleri kaybolan evlatlarını, yakınlarını arıyor. Çalmadıkları kapı kalmadı ama cevap verecek bir muhatap bulamıyorlar. Üstelik devletin eski katliamlarını savunan biri, adeta cinayetleri üstlenerek, şöyle demişti: “Eminönü’nde gezerken mi kayboldular?”
Dargeçit’te bulunan toplu mezarın da böyle bir katliamın ürünü olduğundan şüpheleniliyor. Oradaki kemikler ister Ermenilere, ister Süryanilere, ister Ezidilere veya ister Kürtlere ait olsun büyük bir katliamın vesikasıdırlar. Maktullerin kimliklerini tespit etmek ve failleri, ister terörist veya ister kamu görevlisi olsun, yargılamak devletin görevi ve boynundaki ağır bir vebaldir.
Kilyos mezarlığında kaldırıma gömülen, istiflenen kemikler, Türkiye’de çürüyen, yok olan insan haysiyet ve onurunun kemikleridir. Ölen, kimliği ile ölür. Geriye kutsal ve dokunulmaz “insan” kalır. İnsan bedenine dokunan her hakaret, Allah’a dokunmuştur aslında. Yunus’un ifadesi ile “ölen hayvan imiş” kalan insandır. Böyle bir kemik koleksiyonunu insan kalabilenler yapmazlar.
Geçen Ramazan ayında Gülen cemaatinin ağabeylerinden yazar Abdullah Aymaz, bu süreçte 500’den fazla arkadaşlarının öldürüldüğünü söyledi. Kiminin işkence altında, kimin kaçırılarak, kiminin Meriç’te…
Ben de böyle korkunç bir rakamın peşine düştüm. Kimlermiş bu katledilen 500 kişi diye?
Gülenciler bu konuda güzel bir çalışma yapmışlar. Bir internet sitesinde bu dönemde ölen ve öldürülen arkadaşlarını isim isim yazmışlar. Kimin vurularak veya kafası kesilerek öldürüldüğünü, kimin işkence altında can verdiğini, kimin kaçırılarak cesetlerinin dahi yok edildiğini, kimin Cem Küçük’ün verdiği taktiklerle balkondan atılarak öldürüldüğünü, kimin tedavisine izin verilmeyerek öldürüldüğü, hasılı bütün çeşitleri ile işlenen cinayetleri delilleri ile beraber kayda düşmüşler.
Merak edenler için için sitenin adresi şudur: https://bitenhayatlar.com
Bu cinayetlerinde bir şekilde suç ortağı olanların bir gün, adil mahkemelerde yargılanacaklarını da eklemeyi ihmal etmiyor Abdullah Aymaz.
post hakkında tartışma