Cezaevinde düşük yapan hamile tutuklu Gülden Aşık, üç hafta karnında ölü bebeğiyle yaşamak zorunda bırakıldı. Ev hanımı Aşık, yaşadıklarını anlattı.
Gülden Aşık, Mayıs 2019’da tutuklu bulunduğu Bandırma Cezaevinde 10 haftalık çocuğunu düşürmüş, sonra da eşine mektup yazarak yaşadıklarını anlatmıştı. Aşık’ın 19 sayfalık mektubunun sonunda yer alan “Benim yavrum canım kanım, onlar için çöptü” cümlesi ise akıllara kazınmıştı.
10 Temmuz 2019’da tahliye edilen Gülden Aşık’a, serbest kalmasından hemen sonra tiroid kanseri teşhisi konuldu. Cezaevinde yaşadığı ağır travmanın etkisi henüz geçmemişken, şimdi kanserle mücadele ediyor. 26 Şubat’ta karar mahkemesi görülecek olan Gülden Aşık ile bebeğini kaybetme sürecini ve hastanede yaşadıklarını konuştuk.
Geçmiş olsun. Teşhis ne zaman konuldu?
İlk biyopsi cezaevindeyken yapıldı. Tahliyemden 4 gün önce. Cezaevindeyken beni rutin hamilelik kontrolüne götürmüşlerdi. Bebeğin alındığı dönemdi. Hipotiroid bende zaten vardı. Onun için dahiliyeye sevk etmişlerdi. Doktor miyom var dedi, Bandırma’da endokrinoloji olmadığı için beni Balıkesir’e sevk ettiler. O zaman şüphelenmişlerdi ama ikinci bir biyopsi yapma ihtiyacı hasıl oldu. O zaman da zaten özgürdüm. Ağustos 2019’da teşhis kondu. Birçok yere gittim, tek bir yerle yetinmedim. Lenflere sirayet etmiş, lenflerin de alınmasını gerektiren bir ameliyat olmam lazım. Lenflere sıçradığı için ağrı sızı biraz oluyor. Ama diğer kanser türleri gibi değil çok şükür.
Ne zaman çıkmış hastalığınız, doktor herhangi bir şey söyledi mi?
Son hamileliğimde nodül çıkmıştı bende ama kanser şüphesi yoktu. Doktor, 4 kadından 2’sinde rastlanabiliyor demişti. Ama tabi ki stres, sıkıntı tetikliyor. Kansere dönüşebiliyor. Cezaevinde olmamın etkisi olmuştur. Çok büyük travmalar yaşadık. Son 3-4 yıldır. Daha öncesinde de. Oradan buraya bakınca nasıl görünüyoruz bilmiyorum ama çok sağlıklı değiliz açıkçası.
Cezaevindeyken düşük yaptınız, dediğiniz gibi büyük travmalar yaşadınız. Baştan beri yaşadıklarınızı anlatabilir misiniz?
Eşim 15 Temmuz’dan sonra tutuklanmıştı. 17 ay cezaevinde kaldı. Bir yıl sonra ben tutuklandım. 2019 yılının nisan ayıydı. Korkunç günlerdi. Aleyhimde ifadeler varmış, sigorta geçmişi vs. Alındığımda hamile olduğumu bilmiyordum. 2 günlük gözaltı süreci oldu. O süreçte doktora götürüyorlar ama sadece darp raporu alıp çıkartıyorlar hastaneden. Bana hiçbir şekilde tahlil yapılmadı. Doktor yüzünüze bakıyor, darp var mı diye soruyor. Hayır deyince, raporu imzalayıp sizi gönderiyor. Cezaevine girerken çıplak muayenede gösterilen hassasiyeti sağlık raporunda göstermediler. Hamile olduğumu tahmin ediyordum ama o anda kimseye söyleyemedim.
Rahatsızlıklarınız ne zaman başladı?
Cezaevine girdikten 10 gün sonra. Baygınlık geçiriyordum. Tansiyonum, şekerim düşüyordu. Sonra ani yükselmeler oluyordu. Hemşire koğuşun kapısına, mazgala gelip tansiyonumu ölçüp gidiyordu. Şunu yap, bunu yap yat deniyordu. Ramazan’dı. Oruçla birlikte rahatsızlığım arttı. Kanama vardı bu arada. Bir gün namaz kılarken bayılmışım. Durup dururken baygınlık geçiriyordum. Ben bu süreçte hamile olabilirim diye şüphelenmeye başladım.
Bayılınca hastaneye gitmediniz mi?
İlk başta çok kötüydüm hastaneye gidemedim. Sonrasında dilekçeler yazdım, cevap gelmedi. En son ‘gebelik şüphesi’ diye yazdım. Yine de 4-5 gün sonra gidebildim kurum revirine. Oraya gidince doktor ile gardiyanlar arasında tartışma oldu.
Nasıl bir tartışma?
Dilekçelerimiz hep revire gidiyor ama dönüş alamıyoruz, gardiyanların inisiyatifine kalmış. Doktor, “Bunca zamandır dilekçeler geliyor, neden getirmediniz bu kadını, gebelik şüphesi var, yaşı ortada, yaşadığı sağlık problemleri var, riskli bir gebelik.” dedi. “Biz ne yapabiliriz, idari” diye gardiyan kendini savunuyor. Sonra yetkili gardiyan geldi. Bu sefer jandarmada problem biz ne yapabiliriz, o götürmezse biz ne yapabiliriz mantığı. Kurum içindeki revire çıkamıyorum, jandarmalık bir durum yoktu. Sonra doktor “Hemen acil sevk yazıyorum, hastaneye götüreceksiniz” dedi. Gittim hastaneye. Hamileyim.
Hamile olduğunu duyunca ilk ne hissettiniz, tutsak bir anne olarak?
Bir sevinç yaşıyorsunuz tabi ama garip bir sevinç. Burada hamileliği nasıl geçiririm. Bu bebek burada sağlıklı nasıl doğar. Daha dosya yok, iddianame yok. Endişeler yaşıyorum. Halbuki bebek ölüymüş. Doktor 10 haftalık hamile olduğum söyledi. Fakat şöyle bir şey var. Bebeğin otopsi sonucu geldi. Bebek 7 hafta 5 günlükken kalbi durmuş. Küçülmüş de mi 7 haftalık olmuş, o zaman mı ölmüş de 10. haftada fark edilmiş belli değil.
Yani karnınızda ölü bebekle 3 hafta cezaevinde mi yaşadınız?
Evet…
Bu mümkün mü? Bebek anneyi zehirlemiyor mu?
Yani yaşamışım. Doktor siz 10 haftalık hamilesiniz demişti. Öldüğünde 7 haftalık. Gelişimi 7 haftalık 5 günlükken durmuş sanırım. Kalbinin durma tarihini ona göre veriyorlar. Üç hafta ölü bebekle cezaevinde yaşama hadisem var. Büyük bir şey atlattık. Verilmiş sadakamız varmış. Sevineyim mi üzüleyim mi onu da bilmiyorum, farklı bir hadise.
Hastaneye gittiğiniz ilk gün mü size kürtaj yapıldı?
Hayır ertesi gün. 30 Mayıs 2019’da beni revire çıkardılar. 31 Mayıs’ta sevk yapıldı. Bebeğin ölü olduğu o gün yapılan ultrason sonuçlarında ortaya çıktı. Yatış yaptılar ve 1 Haziran’da bebek alındı.
Bebek karnınızda cezaevindeyken mi öldü, yoksa öncesinde mi?
Öncesinde öldüğünü düşünmüyorum. Çok büyük bir bebek değil. Çünkü bebek 2,5 aylık. 11 Nisan 2019’da cezaevine girdim. 1 Haziran 2019’da 10 haftalıktı. O süreçte öldüğü gözüküyor. 2 Haziran 2019’da da hastaneden taburcu oldum.
Dilekçelerinize zamanınızda cevap verilse, kontrole gitseniz bebeğin yaşama ihtimali var yani?
Yaşayabilir. Yaşamasa bile ben o sıkıntıları yaşamazdım.
Peki hastanede neler yaşadınız? Mahkum koğuşunda kalmak bildiğim kadarıyla çok zor.
Ameliyattan önce mahkum koğuşuna koymak istediler. Fakat doktorun ısrarıyla normal odada yatabildim. Onlara kalsa benimle hiç kimse ilgilenmeyecekti. Mahkum koğuşu denilen yere bir Allah’ın kulu uğramıyor, sizinle kimse ilgilenmiyor. Kimse size bir yardımda bulunmuyor. Kapı kilitli. Ve jandarma gelip size pencereden bakıp gidiyor, her 15-20 dakikada bir. Kaçmış mı bu diye. Kadınsınız, yaralısınız yatıyorsunuz öyle bir ortamda. Doktor benim ısrarla normal odada yatmamı istedi ameliyat süresince. O noktada yardımlarını gördüm doktorun. Ameliyattan sonra mahkum odasına götürdüler tabi.
Bebeğinizi ihmal sonucu kaybettiğinize dair bir rapor istediniz mi doktordan?
Ben orada doktora dedim ki, bakın ben mağdur edildim, siz de farkındasınız, ihmale maruz kaldım, bana bebeğimin hakkını arayabileceğim bir rapor verin. “Ben avukat da değilim, hakim de değilim” dedi. Hakim, avukat aramıyorum, mesleğinizle alakalı yapmanız gerekeni istiyorum, dedim. “Karışamam” dedi. Raporu kürtaj yapılmıştır, şeklinde verdi. İhmal sebebiyle bebeğini kaybetmiştir demedi. Bandırma Devlet Hastanesinde oluyor bunlar.
Gardiyanlara kızdı, “Akarı kokarı getiriyorsunuz bu kadını neden getirmediniz” dedi. Doktor da benim fetöden yargılandığım için bu muameleyi gördüğümün farkında. Onlara sitem ediyor, tartışıyor ama sizin lehinize bir karar da vermiyor.
Refakatçi izni alabildiniz mi?
Normalde kanserli, yoğun bakımda yatan hastalara bile refakatçi verilmiyor. Fakat benim hadisem kurum ihmalinden kaynaklı olduğu için savcı eşime refakatçi izni verdi. Ve ameliyat olduğum günün gecesi eşim yanımda kaldı. Sabahında zaten onu gönderdiler. Ve benim çıkış işlemlerimi yapıyorlar. Kolumda serum, iğneler var. Onların çıkarılması için hasta bakıcının gelmesi lazım. Biraz uzadı gelmesi.
Evet, gardiyanlarla ilgili bir sorun yaşamıştınız hastanede.
Tabi gardiyanlar da ilk defa hastanede nöbet tutuyorlar. Çok da hoşlarına gitmiyor bu durum. Çok iyi insanlar da vardı ama bu gardiyan sabırsız, tahammülsüz, bir an önce evine gitmek istiyor. “Evde bebeğim beni bekliyor” diyor. Hasta bakıcı gelmeyince iğneyi kendi çıkarmaya kalktı. Hatta iğneyi damarda iken kırdı. Canım acıyor yapmayın dedim. Hasta bakıcıyı bekliyoruz, gidiyor geliyor, sinirleniyor. Sonra nöbet değişimi oldu. Jandarma komutanı geldi. Komutan “Bu bayan bebeğini kaybetmiş, öyle mi” diye sordu. “Ya abi işte ne olacak, 7-8 haftalık, çöp işte ya” şeklinde argo tabirlerle durumumu komutana izah ediyor. Ben de uzaktan dinliyorum. Moraliniz bozuluyor, tepki veremiyorsunuz, esaret böyle bir şey. Gıkınızı çıkaramıyorsunuz. Onları dinledim öyle. Sonra beni ring aracına bindirdiler, hiçbir şey olmamış gibi cezaevine attılar. Yaşadığım hadiseyle ilgili idareden herhangi bir açıklama, yorum, geçmiş olsun, nabzımı bile yoklamadılar.
Cezaevinde kendinizi nasıl toparladınız?
Eşim telefonda, avukatımın idari mahkemeye dilekçe verdiğini ve tahliyemi istediğini söyledi. Ben de eşime sorumluların yargılanmasını istiyorum dedim. Bu meselede hukuki yol aransın, bebeğimin hakkı sorulsun. Bütün sıralı amirlerden şikayetçiyim, ihmale kurban gitti bebeğim. Ben de ölebilirdim. Bunlar hakkında soruşturma açılmasını istiyorum diye avukattan talep etmesini söyledim. Orada emir komuta var. Bizim muhatap olduğumuz gardiyanlar mesul değil, onlar sadece emirleri yerine getiriyor ama revire gidip gitmeyeceğime karar verecek amirler var. Açık açık telefonda konuştum, görüşte de ifade ettim. Ondan sonra bir hareketlilik başladı, bana karşı daha pozitif davranıldı. Hastaneye götürmeye, daha yumuşak ve esnek davranmaya başladılar.
Daha sonra savcı ile görüşmek istediğime dair dilekçeler yazdım. Sormak istedim bir soruşturma açıldı mı diye. Çünkü siz sanki saçınızı kuaförde kestirip gelmişsiniz, hiçbir şey olmamış gibi hayat rutin devam ediyor gibi davranıldı. Zaten haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsunuz, bunun üstüne bir de travma yaşıyorsunuz. Ağlıyorum sürekli. Yemek yiyemiyorum. Kürtaj oldum, hamilelik sona erdi ama hamilelik sıkıntıları devam etti. Bulantı oluyor, kokulara karşı hassasiyet var. O psikoloji de düşünün. Üstüne vurdumduymazlık, hiç saymak… Çok kırıldım, psikolojim çok fazla etkilendi. O dönemde hızla çok fazla kilo verdim. Hiç uyumuyorum, ağlıyorum, sürekli kitap okuyorum, delirmemeye çalışıyorum. Öyle bir dönem geçirdim.
“Delirmemeye çalışmak” ağır ve taşıması zor bir kelime.
Kalkıyorsunuz sabah ve akli melekelerimi kaybetmemişim (ağlıyor), çok şükür bugün de böyle başladım diyorsunuz. Yatarken Allahım aklımı alma. Sağlık problemleri illaki yaşıyorsunuz, çünkü bedeni besleyen şey ruh. Ruhunuz yaralandı mı bedeniniz de isyan ediyor. Dinlerken başkalarına sıradan basit bir şeymiş gibi geliyor. Çünkü burada daire daire insanlarda duyarsızlık var. Kendisine dokunmadıktan sonra… Orada herkes sizin yaşadıklarınız biliyor, mağduriyetlere kulak tıkıyor. Kimse umursamıyor. Sen kurtulmuşsun şükret, arkasını arama diyorlar. Öyle bir mantık var. Her şeye kırılıyor, üzülüyorsunuz. Kendinizi sosyal bir kıyımın içinde hissediyorsunuz. Dışlanmışlık, her şey üst üste geliyor.
Mektubu yazmaya nasıl karar verdiniz?
Ben normalde de yaşadığım her şeyi günlük tutar gibi yazıyordum. Yaşadıklarımı telefonla eşime anlatamadım ama bilinmesini istedim. Eşimin paylaşacağını da tahmin etmiyordum. Canınız yandıkça bu orada dilinize de halinize de yanıyor. Canınız yandıkça vaveyla etmek istiyorsunuz, sesinizi herkes duysun istiyorsunuz. Allah da sesimi duyurdu. Bizden terörist çıkaramazsınız ama mücadele insanı çıkardınız.
Koğuş ortamı nasıldı?
Benim kaldığım koğuş eskiden revir olarak kullanılan bir yermiş. Biz 8 kişiydik. Tamamen demirlerin arasında yaşıyorsunuz. Ne kadar temizliğe dikkat ederseniz edin, hijyenik bir ortam değil. Bina çok eski, rögarın taştığı bir yer. Eskiden koğuşun içine taşıyormuş, benim gittiğim dönemde bahçeye taşıyordu. Bahçe zaten küçük bir alan. Havalandırma imkanı yok koğuşun. Tuvaletin, banyonun ve mutfağın tavanı ortak. Üst duvar yok. Bütün kokuların birbirine karıştığı bir yer düşünün. Tuvalete gitmek istediğinizde iki kişinin koridorda geçemediği, duvara yaslanmak zorunda olduğu bir ortam. Benim girdiğim dönemin iyi olduğunu söylüyordu arkadaşlar. Tavuk fabrikalarının olduğu bir bölge orası. Sinekten, kokudan durulmuyor. Yüzde 45 özürlü biri vardı, hala içeride. 3 yılına girmek üzere. Çocuk felci geçirmiş, kolunu kullanamıyordu. Böyle hayatını idame ettirmeye çalışan insanlar var içeride…
Kaynak:Sevinç Özarslan-Bold Medya
post hakkında tartışma