(Merhum Halil DİNÇ’in bir arkadaşı tarafından kaleme alınmıştır.)
Biz, üç kişiydik o meçhul yerde!
Hepimiz öylesine garip ve çilekeş
Ama o kadar içten ki…
Can ciğer, abi kardeş!
Ne yaparsın?
Yolların kesişmesi varmış kaderde
Ne ana ne baba ne evlat ne de eş
Umut dışında hiçbir şeyimiz yoktu serde
Etrafımızda çemberimsi kor ateş
Buz kesilir damla damla erirdik
Suskun gecelerde…
Biz, üç kişiydik o muçhul yerde!
Bir büyük manevi çınar otururdu,
Tam da orta yerde.
Elinden ne kitap düşerdi
Ne de dilinden zikir
Konuştukça adeta çağlardı fikir
Izdırabı yaş olur akmadan kururdu
Eğilmemek, dik durmak onun için onurdu
Acemi çaylak misali sorardım
Ve açılırdı perde:
”Hey gidi günleri” anlatırdı bir bir.
Keder rüzgâr olur,
Her birimizi bir yere savururdu.
Biz, üç kişiydik o meçhul yerde!
Bir diğeri mütebessim…
Ama ızdırap edalı, dertli bir çehre!
Kardeşlerim diye her gece inim inim…
Terörizm nerde,
Melek misali o duruş nerde?
Zalime meydan okuyan tavrıyla
Belayı dize getiren canım abim!
Problemin tepesine yıldırım gibi inen
Kasveti yakıp kül eden hâlim selim!
Bir diğeri mütebbessim, canım abim!
Biz, üç kişiydik o meçhul yerde!
Tencerede kaynayan sabırdı
Buhur buhur tüten ise sıcacık ümit
Yerdik dua dua mazlumiyeti
Yüzlere tatlı bir tebessüm yansırdı
Aminlerle açılırdı nurdan kilit
Bir de ekleyince oruçtan diyeti,
Ardında yaşananlar artık bir sırdı.
Biz, üç kişiydik o meçhul yerde!
İnsanca yaşamak yasak,
Bedenler çaresiz, tutsaktı.
Fırtınalar bir türlü dinmek bilmedi.
Gündüzler gecelerce sürdü.
Her geçen gün üstümüzde,
Şiddeti artan şimşekler çaktı.
Ruhumuz özgür, dualarımız gürdü.
Kara çalmaya çalıştıkları bahtımız ak,
Davamız tertemiz ve paktı.
Altına sığındığımız paratoner,
Muhamammedi sancaktı.
Bela veya imtihan
Yahut bütün sebeplerin ucunda yatan
Aslında sadece Haktı!
Belki bu bizim için bir seçim
Ya da yol ayrımındaki keskin bir kavşaktı.
Biz, üç kişiydik o meçhul yerde!
Sultanlık değil gedalık vardı serde.
Belki otuz üç kişi ağlıyorduk her derde!
Yahut üç yüz otuz üç…
Veyahut üç bin üç yüz otuz üç kişi…
Ne fark eder?
Kim bilir nasıl bağlamış bizi
Birbirimize kader?
Sonuçta işliyordu şirket-i maneviye
Meçhul bir yerde!
Biz üç kişiydik o meçhul yerde
Küçücük dünyamız vardı
İki odadan ibaret.
Dört yanımız yar, pes etmek ardı.
Garipliğimiz ılık meltem misali
Çağlar öncesinden beşaret,
Pırıl pırıl nevbahara hasret ufkumuz, Esrarengiz bir diyardı.
Acı, keder, zulüm renk renk…
Ve çekilen katmerli sıkıntılara denk
Rıdvan, bizim için en büyük kârdı!
Biz, üç kişiydik o meçhul yerde!
Dünyamız küçük ama davamız büyüktü.
Kardeşliğe odaklı,
Esaret kaçaklı,
Canlarımız yoluna adaklı,
Dokunsan ağlamaklı,
Izdırabımız inancımızda saklı,
Kutsal, tatlı bir yüktü.
Biz, üç kişiydik o meçhul yerde!
Onlar, sığındığım manevi dayanak
Bense olmayı baceremediğim bir çaylak…
Adeta doludizgin koştururlardı her derde.
Arkalarından dua okurdum imrenerek.
Duydum ki o çınar yıkılmış geçenlerde…
Önce anlayamadım yalan ya da gerçek
Acısı sineme düğümlenip oldu bıçak…
Hayali canlandı ışık ışık her yerde.
Maalesef koşarken orası olmuş son durak.
Küheylanlar gibi çatlayıp ölmek,
Anladım ki bu olsa gerek!
Biz, üç kişiydik o meçhul yerde!
Birimize bir anda kriz geldi,
O gurbet elde.
Hakkın rahmetine kavuştu.
İnşallah, şahâdet şerbetiyle uçtu!
İnsanlığın iftihar tablosuyla buluştu.
Şenlendi o meçhul belde!
Birimizin hesabı ise altı yıl üç ay tuttu…
Dünyalık adına ne varsa unuttu.
Şimdi kutsilerle o meşhur yerde.
Bense yine garip,
Yine garip,
Yine garip bir bende!
Her gün yeni bir acıyla muzdarip…
Takat kalmadı belde!
Ve ben bir kişiyim, o meçhul yerde
Kim bilir?
Belki de milyon kişi,
Her yerde!
29 Ağustos 2018
Şehzade
post hakkında tartışma