Ahmet Said Aydemir, babasının öğretmenliği nedeniyle 18 yaşında İsviçre’ye gitti.
IT alanında yüksek öğrenim yaptı ve proje yönetimi üzerine çalıştı.
İsviçre’nin Bern kentinde Mosaik Kültür Derneği Başkanı olarak görev yaptı.
Göçmenlerin entegrasyonuna yönelik sosyal projelerde aktif rol aldı; Türkiye’den İsviçre’ye gelen muhacirlere yardım konusunda öncü çalışmalarda bulundu.
Vefatı
-
Ahmet Said Aydemir, 30 Ağustos 2024’te İsviçre’de kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
-
Cenazesi 04 Eylül 2024 tarihinde İsviçre’de defnedildi.

Ailesi ve Kimliği
-
Aydemir evliydi ve iki erkek çocuk babasıydı.
-
Yakın çevresi, onu yardımsever, güler yüzlü ve fedakar bir gönüllü olarak tanımlıyordu.
-
8 yıldır ülkesine dönemediğini ve babasının kabrini ziyaret edemediğini söylüyordu.
Ahmet Said Aydemir’in hikâyesi, göç, kimlik, aidiyet ve toplum hizmeti arasındaki ince çizgide yürüyen bir yaşamın temsili olarak kalacaktır. Onun adı, yalnızca bir mülteci ya da diaspora figürü değil — yardımlaşmanın, köksüzlüğe karşı direncin ve insani değerlerin sesi olarak hatırlanmalı.
Ahmet Sait Aydemir’in arkadaşı İsmet Macit’ten
YÜREĞİNİN GÜZELLİĞİ YÜZÜNE YANSIYAN İNSAN…
Ahmet Sait Aydemir, İsviçre’nin Bern şehrinde ölüm denilen kapıdan sonsuz hayatın koridoruna geçti… Hepimizin başı sağolsun.
Yaklaşık dört yıl İsviçre’de birlikte hizmet ettik.. İsviçre’ye gelmeden tanımıştım onu. Hac refiki olmuştuk. Daha orada ilk tanışmamızda bu arkadaş ‘nezaketin, beyefendiliğin sembolü’ demiş ve kutsal topraklarda 25 gün birlikte çok tatlı günler geçirmiştik..
Kader bizi 2013 yılında İsviçreye sürüklediğinde Bern’de ilk onu ziyaret etmiştim.. Hac hatıralarından bahsedip gözyaşları ile o günleri anmıştık. Yaklaşık dört yıl birlikte koşturduk. Tek şikayetine, gıybetine şahit olmadım.
Debisi derinden akan sakin ırmaklar gibiydi. Temkin ve teyakkuzu hizmet aşkıyla öyle güzel dengelemişti ki…
Evet Ahmet Abi tam bir denge insanıydı. Dupduru yaşantısına o yörenin insanları şâhittir.
Hayat böyle işte.. Aort damarı çatlaması ile aramızdan ayrılıp herkesin zaten varıp ulaşacağı ebed yurduna kurdu ortağını. Rabbim zor günlerin kurbanı eylesin!
Bize şimdilerde kıvırdığımız başparmaklarımızı ısırarak ağlamak düştü. Ahmet abi arkasından ağlanacak bir hayat yaşadı.
Hz. Aişe annemiz der ki: “Sa’d ibni Muaz Hendek’te aldığı yaradan sonra şehit olmuştu. Başta Allah Resulü (sav) ve sahabe çok üzülmüşlerdi. Ben hücremden babamın (Hz. Ebubekir) ve Hz Ömer’in hıçkırıklarını duyuyordum..”
İşte tam böyle bir acı… Gelip ulaştığı yürekleri yangın yerine çeviren ayrılık acısı.. Dünya gözüyle bir daha görememe sancısı. Genç yaşta, bir kere daha kucaklaşmadan, veda edemeden kanatlanan dostun arkasından bakakalmanın şoku.. ya da bunların hepsi..
“O’ndan (cc) geldik O’na döneceğiz!”
Kadere teslim olmak acılarımızı hafifletse de gelen bazı ölüm haberleri kulağımıza gelince bir Anadolu türküsü dilimize dolanıyor:
“Ölüm ardıma düşüp de yorulma
Var git ölüm bir zaman da yine gel
Akıbet alırsın koymazsın beni
Var git ölüm bir zamanda yine gel, yine gel, yine gel”
Öyle olmuyor işte; vakit gelince asıl vatana yolculuk başlıyor..
Ölümün acısına sabrımızı kuvvetlendiren şey ise; bunca güzel insanın hüsnü-ü şehadeti ve ömrünü iyiliği organize edip kötülükle mücadeleye adamış olması..
Şu muvakkat ayrılığın can yakan acısını hafiflet ise şair Nüveyre’nin Hz Ömer’e verdiği teselli ne güzeldir. Hani Hz Ömer Yermük’te şehit kardeşi için: “Saba rüzgarı her sabah Zeyd’in kokusunu getiriyor” deyip ağlarmış. Şair Nüveyre bir gün; ‘ey müminlerin halifesi benim kardeşim senin kardeşin gibi şehit olarak göçseydi ona hiç ağlamazdım’ demişti.
Hz Ömer derdi ki: “Hayatımda bana en büyük teselliyi Nüveyre vermiştir..”
Güle güle yüreğindeki baharın simasında gül gibi açtığı nur yüzlü güzel huylu insan güzeli Ahmet abi.. Selam söyle büyüklerimize… Ömrünü vakfettiğin hizmet geride bıraktığın ailen ve çocukların birlikte koşturduğun dostlarına emanet..
Ruhun şâd mekanın cennet olsun! Başta ailen olmak üzere yakınlarının başı sağolsun Rabbim sabr-ı cemil lütfeylesin!
Fatihalarınızı esirgemeyin!
post hakkında tartışma