2019 zulümle biterken…
Bu dünyadan nice sultanlar, edipler, sanatkarlar… ve nice insan evladı gönüller geçti… Burayı ‘misafirhane’ bilenler de kendilerini bu dünyanın hakimi bilip, daimi kalacakmış gibi davrananlar da…
İyi ve kötünün yol ayrımında kimisi kâinatı okuyup anlayarak, tabiattaki güzellikleri temaşa ve tefekkür ederek…kimisi de en vahşi canavarları dahi utandıracak zulümlerle yürüdü öteki aleme… Birileri iyilik duygularıyla sonsuz güzellikler yurduna uçarken… birileri de kötü karakterleriyle yuvarlandı ebedi bir ölüm çukuruna…
‘Mezarlıklar, kendini vazgeçilmez sananlarla doluyken, yerin üstündeki bu gösteriş de (zulüm de, kin ve haset de) neyin nesi oluyor acaba?’…diye soruyor Mevlana hala aklı başında olan ve bir kalp taşıyan herkese…
Hal böyleyken, başkalarına acı çektirmek tutkusu nasıl bir alışkanlık haline gelebilir? Kısacık bir ömürde zulüm arzusu nasıl gelişir ve sonunda bir hastalık olur?
‘Kan ve başkaları üzerinde egemenlik sarhoş eder insanı: Kabalık ve rezillik gelişir; insanın aklına, duygularına ulaşır ve sonunda insan normal olmayan şeylerden zevk almaya başlar. Bir canavar olur. Ve insanlığa, pişmanlık duygusuna, yeniden doğuşa dönmesi hemen hemen olanaksızlaşır.
Böylesine bir güç sahibi olma isteği salgın bir hastalık gibi bütün topluma bulaşır.” diyor Dostoyevski, Ölü Bir Evden Hatıralar’da…
Dostoyevski zulüm gördü, ağır işkencelere maruz kaldı… Ölü bir eve ya da bir tabuta benzettiği zor hapishane günlerinden sonra insanların gönlünde yer etti, dünyaya mal oldu. Ona o zulümleri reva görenler ise isimleriyle, cisimleriyle beraber tarihin kirli, karanlık çöplüğünde her seferinde lanetle anılıyorlar.
Bugün, kadın, çoluk çocuk, yaşlı, hasta demeden masum insanların hürriyetini ellerinden alıp zindanlara mahkum edenler… onlara destek olan vicdansız sineler… sesini çıkarmayan dilsizler… acaba siz de yarının kirli, karanlık çöplüğünde hep lanetle anılacağınızı biliyor musunuz?
Kötü bir niyetle ellerine bıçak almamış, kırk veya elli yıl hiçbir adli soruşturma geçirmemiş masum insanları, kermes yapan ev kadınlarını, mağdura, mazluma sahip çıkan memurları, işçileri nasıl oldu da bir gecede terörist ilan ettiniz?
Sadece 2019 yılının kapağını açıp geriye doğru yaprakları çevirdiğinizde her sayfada ne kadar zulüm işlediğinizi… ne denli büyük bir hukuksuzluğa ve insan hakları ihlaline sebep olduğunuzu görebilirsiniz. Kaç insan hayatının zulümle sonlanmasına neden olduğunuzu…
Nasıl yerlere geçmez insan, eşi yoğun bakımda hasta ve iki oğlu tutuklu Fatime Kasap’ı görünce tarih sayfasında… Evlatlarının hasretiyle yanıp tutuşan o yaşlı anneyi… Masum evlatlarının esir edilmelerine mi yansın, yoksa kanser eşine mi…ya da mahallenin bitmek tükenmek bilmeyen adi baskılarına mı? Evlatları bir çektiyse anne ve babalar bin çekti…milyon çekti bu ağır süreçte. Fatime annenin kalbi bu dertlere daha fazla karşı koyamadı. Göçüp gitti bu diyardan sessizce.
Tutuklu oğullarının, annelerinin mezarına iki kürek toprak atmasını bile çok buldunuz…
İşte karşımızda vatan namına bir kabristan… Tabutlara dönüşmüş ülkedeki bütün zindanlar… Çok sevdiği öğretmenlik mesleğinden ihraç edildikten sonra tutuklanan Mehmet Ali Tokel’in Antalya cezaevinde stres ve üzüntüden dolayı akciğer kanserine yakalandığını unutmayın… Cezaevinde tedavisi yapılmadığından dolayı rahatsızlığı ilerleyen Tokel’in bir müddet sonra vefat etmesini…
Güzelim ülkede kıyametler koparmak da neydi? Nasıl bir hicran… ne denli bir hüsrandı bu… Öğretmen olan kızı ile birlikte Kütahya Cezaevi’nde tutuklu bulunan damadı Av. Halil Özcan için çok üzülen bir annenin yüreğini neden bu kadar yaktınız? Yine hapishaneden bir ziyaret çıkışı çok duyguluydu… gözleri yaşlarla dolmuştu. Cezaevi önünde karşıdan karşıya geçerken başındaki bu üzüntü mü yoksa dalgınlık mı bilinmez kamyonun çarpması sonucu ağır yaralandı ve kaldırıldığı hastanede vefat etti Hacer Atasever…Komşularının ‘terörist kızını ve damadını mı yine ziyaret ettin?’ diye sorguya çekecekleri o ızdıraplı saatlerden de kurtulmuştu artık.
Azıcık daha çevir sayfaları, seyret ne çıkar… 31 yaşındaki öğretmen Habibe Çimen, tutuklanan eşinin ardından iki çocuğuyla stres oldu. Üzüntü üstüne üzüntü yaşadı…rahatsızlandı ve vefat etti. Bu kadar elem bir yüreğin karı değildi…Geriye 1 ve 5 yaşlarında gözü yaşlı iki çocuk ile tutuklu bir eş bıraktı. Bu kadıncağızın, mağdur olan çocuklarının ve hala hiçbir gerekçe göstermeden esir tuttuğunuz eşinin hakkını nasıl ödeyeceksiniz?
Ülkede leşten daha hissiz, daha kokmuş can taşıyan bu insanlar nasıl türedi bir anda? Kerimoğlu kerim gönüller herkese kendileri gibi baktığı için göremedi belki bu kalpsizleri… Felçli ve yoğun bakımda olan bir babanın son isteği nasıl bir vicdansızlıkla engellenebilir? İki yıldır tutuklu öğretmen oğlu Gökhan Kara’yı son kez görebilmekti arzusu 75 yaşındaki Vahip Kara’nın… İzin vermediniz… Hem de suçsuz olduğunu bile bile… Vahip Kara oğluna hasret bir şekilde vefat etti! Buluşmaları o büyük güne kaldı. Onlar o gün kucaklaşıp sarılırken onlara bu mağduriyetleri reva gören sizleri orada ne bekliyor acaba? Hiç düşündünüz mü?
Sürü haline gelirken sayısız menfaat düşkünü kalabalıklar, veriyorlar yangını gencecik masum sinelere… Ümidini kaybetmek üzere olan nazarlar bir hareket beklemekte 16 yaşındaki İbrahim Halil Oruç’tan… Ailede baş gösteren ekonomik sıkıntı onun omuzlarına binmiş… Terk etmek zorunda kalmış okulunu. Zira, babası belediyeden atılmış. KHK’lı olmak vebalı olmaktan daha beter. Kimse iş vermiyor, aş vermiyor…akrabalar yüzüne bakmıyor. ‘Hakkettiniz bunu!’ pelesenk olmuş dillere. Fakat çalıştığı yerde yağ sobasının patlaması sonucu genç adam da vefat ediyor. Bunun gibi kaç bin aileyi dağıtıp yok ettiğinizi hatırlıyor musunuz? Şu tabutlar ki uzanmış gidiyor… Nereden başladı yükselmeye zulmünüz, şimdi nerde ucu!
Nasıl anlatayım, daha hangi sayfayı çevireyim de hüznümü dağıtayım bilmem ki? Memlekette yaşananlar öyle dehşetli hadiseler ki! Soykırımı sebebiyle 2017 Aralık ayından beri Aydın E Tipi Cezaevinde tutsak tutulan Güngör Önol’un yine 2019’da keyfi muamele sonucu cezaevinde kalp krizi geçirerek vefat etmesini mi?
Çok sevdiği mesleğinden KHK ile ihraç edildikten sonra ailesinin geçimini sağlayabilmek için inşaatlarda çalışan 34 yaşındaki Kazım Kurnaz’ı mı?… İşine sevdalı bu insana yazık ettiniz. Üzüntü ve keder peşini bırakmadı bir türlü. Düzce’de çalıştığı inşaatın 4’üncü katından düşerek vefat etti. Hala bir suç delili bulamadınız o masum insanı mahkum ettiğiniz yokluk için.
Nice sevdalı başlar, nice sevgi dolu yürekler ki koparıldılar bir temmuz gecesi cisimlerinden…dünyalarından! Gözaltında gördüğü işkenceler sebebiyle sakat kaldı Ayhan Demir. Bu süreçte ailesi dağıldı, sağlık problemlerinin yanında psikolojik sıkıntılarla da boğuşmak zorunda kaldı. Ayhan Demir hayatın yüküne özellikle de yaftaladığınız ‘terörist’ zulmüne daha fazla dayanamadı ve o da sizden alacaklı olarak gitti bu diyardan.
Hayallerine kurban edilen daha nice hayatlar! Simsiyah saçları beyazlara batmış eşler, çocuklar…bebeler! Komiser İsmail Güler’in çiğ köfte satarken vefat etmesini kaldıramıyor gönüller… Üzüntü ve sıkıntıdan dolayı vefat eden Mustafa Erkan’a… Onların geride kalan mağdur ailelerine, çocuklarına bir bakın! Halka iman telkin edip, dinin sesini susturan zavallıların idrakine yansır mı bunlar hiç?
Ümitlere kezzap dökülmüş, beden mabedinde ötüyor bir sürü baykuş… Gaye-i hayali elinden alınınca bağ evinde kendisini tavana iple asarak yaşamına son veren Halil Mustafa öğretmen? Cezaevinde defalarca ameliyat olması gerektiği yönünde dilekçe vermesine rağmen 13 ay cezaevinde tutulan ve tahliyesinin hemen ardından vefat eden Hüseyin Çakır… Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş! O yüzden yok edilmeli değil mi bu masumlar?
Eziyetler, işkenceye sarılmış kinler… yüze mermi gibi yağan hakaretler… Geride ise gözü yaşlı 2 kız evladı ve acılı bir eş bırakan okul müdürü Saim Uyanık… Üzüntü sebebiyle hastalanıp vefat eden 45 yaşındaki Selman Okur… geçip gittiler bu fani alemden…
Bu masumlara haksızlık yapmakla kendinizi mutlu zannediyorsunuz. Ama en korkulu cani gibi zalimin yüzü gülmez! Madem ki bir menfaati Hakk’a, hukuka tercih ettiniz ‘lanetle’ yad edileceksiniz ebediyyen…
Samimi insanları sevdiklerinin gözünde asmak! İtibarsızlaştırmak! Alçak bir intikam varsa budur ancak. Afyon Dinar Cezaevinde ziyaretine gelen ailesine masumiyetini anlatmaya çalışıyor Cemil Dilber görüş esnasında… Ne diyeceğini bilemiyor, sıkılıyor, kalp krizi geçiriyor bir anda… Hastaneye kaldırılıyor… Sonra? Tüm uyarılara rağmen tekrar cezaevine gönderiliyor hasta tutuklu vefat etsin diye!..
Anlamakta zorluk çekiyor, anne babalar süreci… Tutuklanan, işkence gören evlatlarına can olmak istiyorlar… “Ben yaşayacağımı yaşadım, dünya gözüyle oğlumu görseydim yeter!” diyor baba Selman Zeyfeoğlu. Ve vefat ediyor bu arzusuna nail olamadan. Oğlunun babasının cenazesini dahi görmesine izin vermeyerek hissiz, hareketsiz, cansız cesetler gibi izlediniz olup biteni…
Ağrı Patnos Cezaevinde 24 ay boş yere tutsak edilen oğlu Abdullah Ergün’ün durumuna çok üzülen İbrahim Ergün’ün bu sıkıntılar ve üzüntüler sonucunda daha fazla dayanamayarak vefat etmesini tiyatro izler gibi seyrettiniz… Tiyatro da bile yaşarırken timsah gözyaşlarınız… buna ‘oh olsun!’ oldu tepkiniz! ‘Cemaat bunu hakketti!’ öyle mi?..
Saçıyor zulmü, yandaşa bürünmüş o hain eller… Alevden seller akıyor evlerin çatılarına. Ateş düşüyor Kocaeli Kandıra Cezaevinde tutuklu olan 41 yaşındaki Hakan Dumanay’ın evine… O kadar uyarılara rağmen, genç adamın cezaevi revirinde vefat etmesine göz yumuluyor… Değil mi ki cemaattendi, ölsün gitsindi! Çalıştığı inşaatın çökmesi üzerine hayatını kaybeden Aslan Duman mı? Üzüntüler sebebiyle kalp krizi geçirip 48 yaşında vefat eden Hasan Efe mi?… Baharın bu çiçeklerini koparmakla bahara engel olacağınızı zannetmekle aldandınız? Onlar Cennet’in birer gülü, çiçeği olacaklar… Siz kendinize ateş çukuru yaptınız…
Zonguldak Çaycuma’da avukatlık yapan güzel insan Emir Said İnam (29) nasıl oldu da zulmünüzle bir anda koptu hayattan? Ne yaptınız? Nasıl kıydınız bu fidana?
İnananı, inanmayanı, solcusu, milliyetçisi… hasetle çarpan, kinle soluyan bütün körler, bu soykırımı da yeterli görmüyor. Daha bir hiddet, vahşi bir şiddet istiyor… Bu medeniyet asrında Roma’nın Dev Arenası’ndaki vahşiliği arıyor… Vurun, kırın, iflahını kesin diyor… 20 ay boyunca 14 kişinin kalabileceği koğuşta 28 kişiyle kalan öğretmen Yusuf Paçacı’nın cezaevinde ölmesine seyirci kalın diyor… 34 ay Isparta E Tipi Cezaevinde esir edilen Bekir Bıçakçı’nın cezaevinde beyin kanaması geçirmesine kulak asmayın… 43 yaşındaki Gökşin Öz’ün vefat etmesini kimse duymaz merak etmeyin…
Hizmet sevdaları o kadar büyük ki bu masum insanların,
Onlara biçtikleri cezalar ona nispetle çok küçük!
Hala böyle düşünüyor bu kin ve haset tutkunları…
Ankara Bilgi İşlem Başkanlığında yazılım uzmanı iken tutuklanan Mustafa Çelikbilek; Maliye çalışanı Ahmet Çoban; Sincan Cezaevinde 33 ay tutuklu bulunan Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in vefat eden eşi Firdevs Pekgüzel… Aksaray Hukukçular Derneği Başkanı Murat Korkmaz… Cezaevinde tedavisi aksatılan ve felç geçiren başarılı emniyet müdürü Yavuz Bölek… Komiser yardımcısı Baykan Ateş… mesleğinden ihraç edildikten sonra pazarcılık yapan polis memuru Muhammed Köse… hep bu kin ve hasedinizin kurbanı olarak göçtüler diğer aleme…
Vefâsız yurd! Öz evlâdın için olsun, vefâ yok mu?
Neden kalbin kararmış? Bin ocaktan bir ziyâ yok mu?
İlâhî kimsesizlikten bunaldım, âşinâ yok mu?
Vatansız, hânümansız bir garîbim… Mültecâ yok mu?
M. Akif
21 ay hapis yatan polis Habip Akbaş, hayatını kaybettiğinde belki de bütün o mazlumlar adına: “Bu zulmü yaşatanlara hakkımı helal etmiyorum.” diyerek gitti bu diyardan…
Ömrünü iyi insan yetiştirmeye adamış eğitimci Muzaffer Ö. 27 ay Çorum Cezaevinde mağdur edildi. 60 yaşını aşkın ve ileri seviyede de şeker hastası olmasına rağmen tek kişilik hücrede tutulan Muzaffer Ö.’nün hücresinde ölü bulunması vicdanınızı hiç sızlattı mı?
Salman Taş… Ahmet Ceyhun… 28 ay boyunca hücrede tutulan İlyas Yıldırım, Din Kültürü Öğretmeni Eyüp Cabar… Fuat Kurt… Bank Asya ile işlem yapan öğretmen Selami Palazoğlu… bir ümit çok sevdiği mesleğine tekrardan döner miyim diye beklerken 47 yaşında vefat eden Emine Hanım hep soykırım sebebiyle yok edildiler.
Cebri hicretle Arjantin’e giden ve 3 yılı aşkın bir süre ailesine kavuşmayı bekleyen Ebubekir Altay; İstanbul’da saygın iş adamlarından birisiyken OHAL döneminde tüm mal varlığına el konulan ve zulümler sonucunda zorunlu olarak Kanada’ya yerleşen Halit Ünal asrın birer garibi olarak yürüdüler Hakk’a gurbet ufuklarda…
Torunu Ayşe Demir’in eşiyle birlikte farklı illerde tutsak bırakılmasına çok üzülüyordu dede Abdülbari Atay. Gözyaşları hiç dinmeyen yaşlı adamın beyin kanaması sonucunda vefat etmesi de sizi hiç insafa getirmedi.
Halil Amca’nın melek gözüyle baktığı çocuklarına nasıl ‘terörist’ diyebildiniz? Benzin istasyonlarında lavaboyu kullanınca hak geçti deyip para bırakan evlatlarına bu adaletsizliği nasıl reva gördünüz? Stres ve üzüntü sonucunda rahatsızlanarak hayatını kaybetmesi de gözünüze hiç gözükmedi… Yansımadı bile medyaya bu yanık yüreğin yangını.
KHK’lı öğretmen Canan Deniz’in ümit dolu hayatını nasıl çaldınız? Cezaevinde tutuklu öğretmen eşini ziyaretten dönüşte kendisini odasına kapatması ve intihar etmesi de hep sizin eseriniz…
Meral Barut (35)… Ayşe Ateş (45)… Bir anda eşini hapishaneye, babasını mezara koyup ardından buna dayanamayıp kendisi de toprağın bağrına düşen Ayşe Doğan… İlhami Keleş… Yapılan haksızlıklara kalbi dayanmayan Halit Kesgin… Üzüntü ve strese dayanmayan Kurmay Albay Ömer Güni de sizin zulmünüzle kapattı hayata gözlerini…
3 çocuk babası öğretmen Muhammet Emin Epçim’i esir ederken ailesinin ne kadar mağdur olduğu aklınıza gelmedi hiç? Ailesinin geçimini sağlayabilme adına tutukluluğu sonrasında inşaatlarda çalışmaya başlayan bu genç öğretmenin kafasında hep bu üzüntü vardı ve çalıştığı inşaatta namaz kılmak için hazırlık yaparken kalp krizi sonucunda kanatlanıp uçtu ruhu…
Bir babanın kalbi bu zulümlere nasıl dayanır ki? Manisa’nın Kula ilçesinde uzun yıllar görev yapan Doktor Mustafa Kalender’in kalbi de çok üzüldüğü tutuklu oğlunun hasretine dayanamadı.
Şanlıurfa’lı tutuklu esnaf Ahmet Hamdi Nedim Gerginci… Üç yıl boşu boşuna esir edilen Kemal Bilici… Sivas’tan Rize’ye tutuklu olan Lütfü Dalga’yı ziyaret etmek için yola çıkan arabanın kaza yapmasıyla vefat eden Hakan Umuç (35) ile çocukları Yunus Emre Umuç (1), Yavuz Selim Umuç (9), Yusuf Kenan Umuç ve Hicran Dalga’nın da biten hayatları da sizin zulmünüz…
Peki sevdiklerinin ölüm ve yaralanma haberini cezaevinde öğrenen babanın acısını ikiye katlanmanız neden? Acılı babanın hücreye kapatılması nasıl bir vicdansızlık?
Zulümden kaçarken Yunanistan’ın Sakız Adası açıklarındaki Oinousses (İnusses) bölgesinde 27 Eylül 2019 Cuma günü meydana gelen tekne kazasında hayatını kaybeden Mustafa Said Zenbil (12)…Meltem Zenbil (40)… Kevser Sezer (58)… Mahir Işık (4 aylık)… Mustafa Kara (6)… Gülsüm Kara (8)… İbrahim Işık (3)…
Adıyaman’da yaşadığı sıkıntı ve üzüntüler sonucunda 07 Aralık tarihinde bırakmış olduğu ‘ELVEDA’ mektubuyla birlikte vefat eden Fadime Güler…
Çok sevdiği üniformasından KHK ile uzaklaştırılan Emniyet Müdürü Tevfik İldemir… Erzurum H Tipi Cezaevinde 3 ay boyunca hastaneye sevk edilmek için bekletilen kanser hastası Engin Erol… ve 2019 yılında zulümle biten daha pek çok hayatlar…
İnsan hakları maskesi altında bu zulme sessiz kalanların sağır kulakları çınlasın!.. Ve bu vicdansız gaddarları alkışlayıp masum insanlara musallat eden o insafsız zalimlerin görmeyen gözlerine sokulsun!..
İnsan türünde, özelikle bu hürriyet asrında ve bilhassa medeniyet dairesinde hükmeden “vicdan hürriyeti” düsturunu kırmak ve hafife almak ve dolayısıyla insan türünü küçümsemek, hiçe saymak kadar cüretinizle, hangi kalbe, hangi insafa, hangi vicdana dayanıyorsunuz?
Bütün bunların yanında hala esir tutulan Ahmet Altan, Hidayet Karaca, Mümtaz’er Türköne… gibi edipler, yazarlar, sanatkarlar… her kesimden mağduriyet yaşatılan yüzbinlerce suçsuz insan…
Sadece o masumların hayatlarını gasp etmek değil zulmünüz… O güzelim insanların yapacakları güzel Hizmetleri engellemiş olmak da çok büyük bir haksızlık…
Ve 2019 yılı biterken amel defteriniz çok kabarık… Zulüm ile bitirilen hayatlar nasıl kaydediyorsa bu zulümleri tarih de…melekler de… zihinler de… geleceğin nesli çocuklar da kaydediyor. Yarın çocuklarınızın yüzüne bakamayacak duruma gelirseniz hiç şaşırmayın… En iyisi mi gelin artık bu zulme ortak olmayın… 2020’yi de sırtınıza günah yükü olarak almayın…
“Zulm ile âbâd olanın, âhiri berbâd olur!” denmiştir ki, tarih, bunun yüzlerce misali ile doludur. Dahası iğneden ipliğe her şeyin hesabının sorulacağı bir gün var ki, o gün, vay haline o zalimlerin!..
Fikret Kaplan
post hakkında tartışma